'Huysuz'luğun şartı: Viskisiz çıkmam abi!
|
Sahnede Huysuz Virjin olan
Seyfi bey, tanıdığım en efendi, doğru düzgün insanlardan biri çıktı. Alışık
değilim de, şaşırdım haliyle biraz. FOTOĞRAF: SERKAN TAYCAN
|
Kanal D'de yayımlanan 'Benimle Dans Eder Misin?' isimli programda
sunuculuk yapan Huysuz Virjin, yani Seyfi Dursunoğlu, gerçek yaşamda ise bambaşka biri
12/02/2006 (1597 kişi okudu)
HIZIR TÜZEL (E-mektup | Arşivi)
İSTANBUL - Diğerlerine haksızlıkolmasın ama son yıllarda rastladığım en
doğru dürüst insanlatanıştım. Huysuz Virjin'le, yani Seyfi Dursunoğlu ile. Çengelköy'deki muhteşem
kalesine gitmeden önce Korhan Atay ve Figen Akşit'in yazdıkları, Seyfi beyi anlatan 'Katina'nın Elinde
Makası' isimli şahane biyografisini okudum haliyle. Kitap iki kişiyi anlatıyordu, Huysuz ile Seyfi'nin
35 yıllık hikâyesini. İntiresting tabii, iki huylu, iki kişilikli bir insan. Bir hevesle gittim söyleşiye.
Lakin Virjin evde yoktu. O televizyonda izlediğimiz şen şakrak, belden aşağı takılan, şov
dünyamızın belki de en renkli kadınını göremedim yani. Ama onun yerine kocası (!) Seyfi beyle
tanıştım, çok da memnun oldum. Sıkı bir insanmış kendisi, bizzat şahit oldum. Huysuz
Virjin'den daha çok sevdim onu kusura bakmayın. Zaten Virjin olabilmek için iki duble viski içermiş kendisi. İçmeyince
Virjin de yoktu ortalarda, onu diyorum.
Seyfi bey, Virjin yokken kendinizi yalnız hisseder misiniz? Yalnızlık
derhal giderilebilir ancak kalabalık bir yerde kendinizi yalnız hissederseniz o kötü bir şey. Kalabalık
içinde yalnızlık hissetmek zor. Onun için çok az arkadaşım var ama çok iyi insanlar. Ben böylesini yeğliyorum.
Bir doğum günü yapacak olsam en fazla on kişiyi çağırırım. Ama çağırdığım
her insanın da çok iyi insan olduğunu bilirim. Onun için ortalıklarda olmak, bir yerlere gitmek, eğlenceler
falan filan bunlardan artık zaten yaş olarak geçtim, hayatı kalbi iyi olan, kafası iyi olan, konuşmasından
istifade edebileceğim olan insanlarla paylaşıyor ve arkadaşlık ediyorum ve bundan da çok memnunum.
Evim dolup dolup boşalacağına, kapım her an çalınacağına... Hayır, ölçülü gelsin,
randevulu gelsin geldiği zaman da mutlu olayım o insanı görmekten.
Yalnızlık niye tercihiniz?
Aslında kalabalık bir ailedeyken de yalnızdım. Şöyle; dört katlı bir evimiz vardı,
en üst katta benim yatak odam vardı. Tabii aile terbiyesi icabı gelene hoş geldiniz der ellerini sıkarım,
sıkmak ve öpmek gerekir. Bir iki dakika otururum ondan sonra çıkarım odama.Yalnızlığı seven
bir insanım çünkü benim meşgalelerim var. Yapacak işlerim var. Boş oturamam. Sanatçı olunca bunun
bir bedeli var. Her yere gitmek, her tarafta görünmek, bunlar doğru değil bir sanatçı için. Biraz eskiden geldiğim
için o âdeti devam ettiriyorum. Artık son örneklerden biriyim herhalde. 74 yaşında hâlâ star olarak çalışan
çok az insan var. Onlardan bir tanesi de benim.
Gördüğüm kadarıyla Virjin ve Seyfi çok ayrı karakterler,
sizi tanıyıp da, 'Ne biçim adammışsın kardeşim' diyenler oluyor mu? Evet tabii ama güzel
olan bu. Halkın kolay kolay seveceği bir olay değil bu benim yaptığım. Çok Avrupai ama örneği
var, bir İngiltere'de, bir de Amerika'da var. Onlar ayrıca doğaçlama yapmıyor sanıyorum. Onlar kurgu.
İkisinin arasında büyük bir fark olduğu için bu saygıyı görüyorum insanlardan. O bir şovmuş
demek ki orada bitiyor ve senin benim gibi bir insanmış demek ki. Farklı bir tarafı yok. O güzel işte.
Beni rahatsız eden hiçbir sualle karşılaşmadım veyahut müstehzi bir bakış dahi görmedim.
Yalnız herkesle mesafeli selamlaşırım. Pazara da gittiğim zaman nasılsınız iyi misiniz
derim. Hem mütevazı, hem mesafeli... Sorar mı sormaz mı onu bilmiyorum ama onun bir sürü manasız soru
sormasını o selamımla, o mimiklerimle önlemiş oluyorum. O da benim korunma sistemim oluyor.
Niye
mesafelisiniz insanlara? Valla herhalde şu atasözünden, 'İnsan çiğ süt emmiş' maalesef, üzülerek
söylüyorum bunu. Başkasının muaffakiyeti, becerisi, parasını düşünüyorlar hep. Belki bende de
vardır bu. Ben mesela Zeki Müren'le okul arkadaşıydım, o sanatçıydı, böyle bayıla bayıla
izlerdim onu. Bu belki de 'Niye ben de onun gibi olmayayım, Allah niye ona böyle bir beceri vermiş de bana vermemiş'
gibi olabilir. Ama bunu fiiliyata döküp ona zarar vermek için değil elbette ama aklımdan muhakkak geçmiştir.
Çünkü çiğ süt emmeye bağlıyorum bunu. Dünya ölümlü olduğu halde bu kadar yapılmaması gereken
işler yapılıyor. İğrenç bulduğumuz, korkunç bulduğumuz olaylarla karşılaşıyoruz,
ya dünya ölümsüz olsaydı ne olurdu? Onun için Allah dünyayı çok güzel yaratmış.
İnsan denen
yaratığı pek sevmiyorsunuz gibi geldi bana. Hayır insanları sevmiyorum dersem yanlış
söylemiş olurum. Seviyorum ancak işinin ehli olan dürüst olan, yani kötülük bile yapacaksa o kötülüğü dürüstçe
söylemesini bilen, yani kötülüğü bile söyleyebilecek kadar dürüst olan insanları seviyorum. Benim kazanma nedenim
bu.
Politikayla ilgilenir misiniz, sağcı mısınız, solcu musunuz? Ne olduğumu
herhalde iyi kötü tahmin edersiniz. Politikacının, normal halkın değil, tüccarın değil, mimarın
değil, mühendisin değil ama siyasetle uğraşan insanın çok zeki olması lazım. İlk başta
zekânın normalin üstünde olması lazım. Ben böyle olan siyasetçileri beğeniyorum memlekete faydalı
olacağı kanısındayım... Atarak, vaatlerde bulunarak bir şeyler kazanıp sonra o vaatlerini
unutan insanlardan nefret ediyorum. Siyasette zekâ çok çok önemlidir.